Bir Mozart Ultra Hikayesi
Yaklaşık 3 yıldır hayalini kurduğum, planladığım ama bir
türlü gidemediğim Mozart Ullta 63k yarışını 2019 planına Ercan’la birlikte
almıştık. İznik 90k sonrası hem kendimizi ödüllendirmek hem de Kapadokya 120k
öncesi antrenman – şifa niyetine gitmeye karar vermiştik. Orkun da gruba dahil oldu, organizasyon
işlerinden sorumlu ultracı olarak uygun biletleri araştırıp Munich üzerinden
planları yaptım. 3 gün Salzburg, 3 gün de Munich planına göre Airbnb üzerinden
evler de kiralandı.
İstanbul’dan 13 Haziran Perşembe günü Pegasus'un sabah 10.00 uçağı ile Munich’e ulaştık.
Salzburg’a tren ile gitmeyi planlamıştık, havaalanındaki
tren bileti satan görevli bize güzel bir rota çizdi ve 13Euro’ya aktarmalı
Salzburg’a DB trenimize bindik. Tabi ki
trene binerken biralarımız da yanımızdaydı. Tren deyince bizdeki banliyöler, ya
da Marmaray akla gelmesin lütfen, yerel halkın da kullandığı kasabalarda duran
ama biranızın sehpada düz olarak durduğu ve dökülmediği lüks tren.
Salzburg’a öğleden sonra varıyoruz, ev sahibiyle buluşup
dairemize geçiyoruz. 2 oda ve 1 salon var, kısa çöpü çeken salonda kalacak,
tahmin edin bakalım kim çekti o çöpü. Mecburen! 3 gün salonda keyifle kaldım.
Dairemizde bir 30dak dinlenme sonrası şehri keşfe ve alışveriş için Ercan’la
dışarı çıktık. Pizza, makarna, kahvaltılık, içecekleri merkezdeki marketten
alıp, dolabımızı doldurduk.
Şehir çok ama çok güzel içinden geçen nehir de ekstra bir
çekicilik katmış. Tabi ki köprüler, köprülerde aşk kilitleri, katedraller, bahçeler,
parklar, saraylar çok ama çok etkileyici yapmış şehri.
Cuma günü erken kalkıp 6k kadar jog atıp güne başladık. Yarın
sabah yarış olduğu için minimum hareket ederek günü geçirmeyi planladık.
Koşu kitlerimizi öğleden sonra almak için etkinlik alanına gittik. Alp de oralardaydı ve 100k koşacaktı, daha azı zaten onu kesmezdi. 100k’da yarışan madalya canavarı ultracı Aysen ile de sohbet edip fotoğraf çektirmeyi atlamadık.
Organizasyonda yarış kitimizi alırken hiç bir kontrol yapılmamıştı, ne sağlık raporumuza bakıldı- Itra sitesine raporu yüklememiş bir Yeni Zelandalı koşucu bile aldı kitini- ne de zorunlu malzemeler kontrol edildi. Tabi ki kendi sağlığımı benden daha fazla kimse düşünemez yani kimse kontrol etmese de malzemeleri taşıyacağım ama herkes bizim kadar hassas olmayabiliyor. Yarış kiti de çip, meyve sulu bir içecek, gofretten oluşuyordu, tshirt bile yoktu, bu kadar fakir bir kit torbası tam bir hayal kırıklığıydı.
Koşu kitlerimizi öğleden sonra almak için etkinlik alanına gittik. Alp de oralardaydı ve 100k koşacaktı, daha azı zaten onu kesmezdi. 100k’da yarışan madalya canavarı ultracı Aysen ile de sohbet edip fotoğraf çektirmeyi atlamadık.
Organizasyonda yarış kitimizi alırken hiç bir kontrol yapılmamıştı, ne sağlık raporumuza bakıldı- Itra sitesine raporu yüklememiş bir Yeni Zelandalı koşucu bile aldı kitini- ne de zorunlu malzemeler kontrol edildi. Tabi ki kendi sağlığımı benden daha fazla kimse düşünemez yani kimse kontrol etmese de malzemeleri taşıyacağım ama herkes bizim kadar hassas olmayabiliyor. Yarış kiti de çip, meyve sulu bir içecek, gofretten oluşuyordu, tshirt bile yoktu, bu kadar fakir bir kit torbası tam bir hayal kırıklığıydı.
Akşam yemeğinde mutfakta harikalar yaratan biri olarak,
koşucuların yarış öncesi kutsal besini pizza ve makarnamızı pişirdim, afiyetle
yedik.
Yarış çantasını hazırlamak, öncesinde fotoğraf çekip
paylaşma ritüelleri de tamamdı ama yarış öncesi gece gerginliği nedeniyle
uyumak çok ama çok zor. Çantamda yok yoktu, tanesi 2 TL’den okunmuş hurmadan
(yeterince okunmamış galiba ki bana verdiği zarardan ileride bahsedeceğim), kuru
üzüme, protein bardan energy jellerine, tuz, magnezyum haplarına kadar her
şeyim tamamdı. Çantam 600ml’lik iki su
kabım dolu olduğunda yaklaşık 4kg civarında bir ağırlıktaydı. Bu yarış keyif yarışıydı ama öyle ya da böyle
63k’lık 2.000mt tırmanmalı bir ultraydı. Havai fişek gösterileri ortalığı inletirken, gece yarısı imdada bir bira yetişiyor, sosyal medya, arkadaşlarla etkileşimler,
esnetme, yeni heyecanlar, yoga snake pose falan derken gece saat 01:00’e doğru uyumaya çalışıyorum.
Sabah 05.00’te kalkıp kahvaltımızı yapıyoruz. Reçel, peynir,
çaydan oluşan kahvaltımız yapıp yarış alanına varıyoruz.
Bu bölümde yarışa nasıl hazırlandığımı, kç km antrenman
yaptığımı yazmak isterdim ama bu bölüm koca bir boşluk. İznik 90k sonrası ilk
koşumda sağ dizime (ameliyat olduğum dizim) bir şeyler (siz sanki çok şeysiniz
) yapmıştım. Bu ağrılar Sevgili Sevtun Hoca’mızla keyifli hasta doktor
sohbetlerimize de vesile olmuştu. İznik sonrası MozartUltra’ya 2 aylık bir süre
vardı ama kısmette koşuyla hazırlanabilmek yokmuş. Ben de sedece kuvvet
antrenmalarına devam ettim.
Heyecan dorukta ve yarış başlıyor. Ağrılarım olursa diye yanıma
cataflam, kas gevşeticiler almıştım ama hiç birine ihtiyaç duymadım, ağrılarım
olduğunda yerden bir dal parçası alıp kuvvetlice ısırdım, yaramı bıçakla
dağladım J
Şehir merkezinden alkışlarla yola çıkıyoruz, daha 2.km’de
yeşilliğin farklı tonlarına dalıyoruz. Jenerik mükemmel bakalım, nelerle
karşılacağız?
Sizlere bu bölümde bolca video izleteceğim. Bir yarışta ilk kez
bu kadar fazla video ve fotoğraf çektim, hazzın doruklarında gezdim yarış
boyunca.
Check Point’ler her 10km de bir olacak şekilde konumlandırılmıştı. CP’ler gerçekten dolu doluydu, kendine güvenenler için bira (ben de sırf foto için bir yudum aldım J) bile vardı. Kola (yerel bir marka asitsiz, hiç sevmedim ama bolca içtim), karpuz, muz, portakal, çikolata, peynirler, cips, kuruyemiş, energy jelleri, barlar, su, kek yani ultracı için tam bir vaha. Kısa pit stop yapıp her şeyden bolca yemeğe çalıştım. Zaten yanımda taşıdığım onca besinin galiba sadece yarısını tüketmiştim. Yanıma 10 jel almıştım, 7 tanesini kullandım, yine aynı sayıda tuz ve magnezyum da tableti de. Enerjim düştüğü anlarda inişlerden önce kuru üzüm, çıkışlarda ise hurma ile gücüme güç katma çalışıyordum. Gelelim hurmaya yarışın ortalarıydı sanırım okunmuş hurmadan bir tane daha aldım, bir anda ağzımda sert bir şeyin olduğunu fark ettim. Diş zannetmeniz doğal ben de sandım ama 4 dişin olduğu köprü elime geldi. Parkurda dişçi bulamayacağıma kendimi ikna edip dişlerimi buzdolabı poşetine koyup yola devam ettim. Bu saatten sonra fotoğraflarda fazla gülmemeye çalıştım.
Her 10k da her iki suyumu da (yaklaşık 1.3lt) tüketiyordum
Parkur hep göz alıcıydı. Parkurun yaklaşık 30%’u asfallta koşuluyordu ama o asfaltlar da her iki yanı çim ve ağaçlı olan köy yollarıydı. Parkur aradaki gidiş –geliş bölümüyle sonsuzluk işareti olarak tasvir edilebilir, sağ taraftaki elips daha küçük ama daha keyifli çünkü göl geçişi var.
İlk CP-Hinterwinkl 11k uzaklıkta, 300mt tırmanış 65mt de
inişle ulaşacaktık. İlk CP’den 79 dakikada çıkmıştık ki hedefimiz 80 dakika
idi, mikemmel! zamanlama J
. O 1 dakikayı da cebe attık J
İsimleri zor telaffuz edilen- bir o kadar da söylemesi
havalı- yeni hedef ise Holf-Lebach bu bölümde 10k mesafe alacağız, yaklaşık 8%
eğimler 410mt tırmanırken 322mt de iniş var. Bu etapta yokuşlar yormaya başlıyor
ama video, fotoğraf çekme etkinlikleriyle kendimi motive etmeye çalışıyorum. Bu
noktadan dönüşte de geçecektik. Bu kısım
için planımız 3 saat 10 dk idi ama biz 20 dk öndeydik. Video cekerken ağzıma
yüzüme dikkat edeceğim bir daha, yediğim şeyler ağzımın kenarlarında net
görülebiliyor. J
Fuschl şimdiki hedef 31.kmde. Parkurun en güzel yerleri
de 25.km’den sonra tam göle iniş kısmında, gölün ismi de Fuschl ve çevresi
yaklaşık 11km. Gölün çevresinde koşmak olağanüstü keyifliydi. Burası muhtemelen
bölgenin sayfiye yerlerinden biriydi, göle girenler, dolaşanlar, hep
hareketliydi. Video, fotoğraflardan da anlayabilirsiniz. Yine bolca yiyip, içip, enerjimizi yüklenip
yola çıkıyoruz. 10km’de bir kontrol noktası olması gerçekten çok yerinde olmuş.
Modumuz düştüğünde buralar imdadımıza yetişiyor. Fuschl’dan çıktığımızda 4saat
17 dakikadır parkurdaydık, hedefimizin 23dk önünde. Ama yarışın diğer yarısı bu
kadar iyi geçmeyecekti.
Holf Lebach’a doğru tekrar yoldayız, 11 km’miz var, 300mt
tırmanışımız var. Bu bölümde zorlanarak
da olsa geçiyorum, zaman ilerledikçe yorgunluk artıyor. CP’de suyun altına
girip ferahladıktan sonra yolumuza devam ediyoruz.
Ebenau 52.kmde son büyük CP. Burada Orkun ile
karşılaşıyoruz. Orkun 42k’da yarışıyordu aslında önümüzde olması gerekiyordu
ama kendini yormadan devam etmeyi, yarış bitişinde geceye dinç girmeyi istemiş
olacak ki karşılaştık. Bu noktada insani görevimi oturduğumuz yerin yanındaki
pasaport, cüzdan (içinde belki de 870Euro vardı J),
olan keseyi görevlilere teslim ederek yerine getirdim. Yağmur beklerken 7.5
saatin sonunda henüz görmemiştik ama fazlasıyla görecektik.
Türkiye'li Yarışmacılar içinde 1.Sırayı Kimseye Kaptırmadım!
Artık 11k kalmıştı, 400mt tırmanış 785mt ise iniş, ve mutlu sonla karşılaşacaktık. Tırmanışın ilk kısmı tamamdı Nockstein’a varmıştım, orada klasik pozumu vermiş ve inişe geçmiştim. Bu bölümde Ercan beni daha fazla beklemek istememiş ve önden devam etmişti. Ben son kısıma geldiğimde Türkiye’den katılan yarışçılar kategorisinde 2. sıradaydım. Önümde sadece Ercan kalmıştı, 1.lik için Ercan’ı vurmam ya da onun kaybolması gerekecekti. Neyse ki vurmak zorunda kalmadım J .Odessa Merdivenleri
İnişler başladığı bu kısımda yağmur da başladı çok şiddetli yağmur (İngilizlerin “cats and dogs” dediği türden) başlamıştı. Yağmurluğumu giydim ama her yanım ıslanmıştı, zemin, taşlar su nedeniyle çok kaygan ve tehlikeli olmuştu, yarışı bitirebilecekken sakatlığın gereği yoktu, o nedenle hep dikkatli adımlar atmaya çalıştım. İnişte merdivenler süprizi vardı. Yüzlerce merdiveni inip son su istasyonundan ayrıldığımda artık bu iş bitti demiştim ama erken konuşmuşum.Çıkışta yüzlerce merdiven olduğunu düşünün ve bu kabusunuzu 1000’le çarpın – biraz abartmaya hakkım var-. Çıkıyorum, çıkıyorum, aynı Odessa Merdivenleri gibi enerjim tükeniyor ve kendi faciamı yaşamak istemiyorum. Her dönüşte işte şimdi bitti ve inişler diyorum ama hiç bitmeyen şarkı gibi, şişman kadın çıkmadan yarış bitmeyecekti. Hep gözüm o kadını aradı durdu, yağmur da aralıklarla şiddetlenip hafifliyordu.
Sonunda yokuş bitmiş ve inmeye başlamıştım tekrar. Stairways to Heaven (cennet aşağıda benim hikayemde) etabına geçmiştim artık, merdivenleri inip yarışı bitirmemi kimse engelleyemezdi. Artık şehrin merkezine ayağımı basmıştım, yağmur da dinmek bilmiyordu. Bitişe doğru devam ederken alt geçitten geçiyorum, yakışıklı bir finish fotosu vermek için yağmurluğumu çıkardım burada. Artık 300-400 mt kalmıştı, ellerimde batonlarımla merkezden yayaların arasından –burada yarışçılar için bölünmüş bir yol yoktu- alkışlarla, tezahüratlarla keyifle koşuyordum. Yaklaşık 2.100mt inip çıkmış ve 64k mesafeyi 10saat 47 dakikada tamamlamıştım.
Klasik finish fotolarımı çekip, yarış sponsoru beleş biralarla
zaferimi kutluyordum. Ercan’ı arıyordum etkinlik alanında ama bir türlü
bulamadım. Telefonlarıma da yanıt vermiyordu, tahminlerime göre benim 30-40 dak
önümde yarışı bitirmiş olmalıydı. Ama telefonla görüşebildik ve anladım ki maalesef
rota dışına çıkmış ve hala parkurdaydı. Benden yaklaşık 40 dak sonra Orkun
yarışı tamamladı. Ercan ise sonunda cut off’a kalmadan yaklaşık 11 saat
50 dakikada tamamladı.
Harika manzaralar, dediğin gibi çok kıskandım :) çok tebrikler, nice böyle yarışlara Özcan
ReplyDeleteKiskanan kim? Selamlar
ReplyDelete