Bir Iznik Ultra 90k -2019 Macerası


Bir Iznik Ultra Macerası

O 3.birayı içmeyecektik!  


Sonda söyleyeceğimi başta da söyleyeyim: Her şey çok güzel olacak!

Tüm bu koşuşturma nasıl başlamıştı? Niye 90k koşmaya vermiştik? Vodafane İstanbul Maratonu sonrası 24 Kasım 2017’de Maraton Kardeşliği grubumuzla yaptığımız gelenekselleşen görüşmede Ercan ve ben 3.birayı içmiş; gaza gelip 2018 yılında İznik Ultra 90k'ya kayıt olup bu parkuru koşmuştuk. 2019’da da güle oynaya bitirebileceğimizi düşünüyorduk. 2020 için UTMB- CCC hedefimize giden yolda Nisan ayındaki İznik 90k ve Ekim’deki Kapadokya 120k ana hedef yarışlarımızdı.




Bu yarışın benim için özel bir anlamı daha vardı; eğer bitirebilirsem İznik’te 5 kere aralıksız 50k ve üzeri mesafeyi koştuğum için ödül de alacaktım.  Cuma günü  öğleden sonra İznik'teyiz kitlerimizi aldık, yarış havasına girmeye başladık.  





  

Biraz ileriye saralım yarış sabahı 07:00’de Iznik Merkez’den servislere bindik biraz gecikmeli de olsa servislerimiz kalktı; istikamet Orhangazi Örnekköy.





Servis şöforu tam olarak yeri bilmiyor, biraz kaybolarak başlangıç noktasını buluyoruz. Yarışın başlamasına yaklaşık 45 dakika var, tuvalet ihtiyacımızı giderip, fotoğraflar çekip yavaş yavaş havaya girmeye çalışıyoruz.





Ayakkabılarımız ne temiz ama değil mi, yarışın sonunda da göreceklerinize inanamayacaksınız.


Yarış Antrenmanda  mı Kazanılır?

Yarış başlıyor, bakalım antrenmanlarımın karşılığını alabilecek miyim? Aralık-Mart arasında yaklaşık 800km /90 saat antrenman yapmıştım. Doğrusu yapmıştık olacaktı, özellikle uzunları genelde Ercan Balioğlu, Orkun Yılgör, Baki Karaböce, Cahit Şenyüz ile birlikte yağmur, çamur, kar demeden Çekmeköy ve Aydos’ta koşmuştuk. Bunların yanında haftada 2-3 kere de kuvvet antrenmanları da yaparak hazırlanmıştım.




Bizi Böyle Havalar Mahvetti! 

Yaklaşık 20 gündür hava durumunu kontrol ediyorduk, yarış haftasında tüm moraller bozuktu; yarış günü de dahil tüm hafta yağmurluydu. Zeminin ağır olacağını biliyorduk ama bu kadar ağır bir zemini beklemiyorduk, belki de beklemek istemiyorduk. Ama sadece yağmur yoktu, kar, tipi, fırtına 15 saat boyunca göklerin tanrısı Thor hayatımızı renklendirecekti. 

Planımız, Rotamız Neydi?


Ercan'la yarış planımız 1 hafta önce yapmıştık, artık hazırdık sanki.












Show Başlasın

Yarış Örnekköy’den saat 09:00’da yağmurla başladı. İlk 15 km tırmanma olmadan düz bir asfalt, toprak yoldu. İlk kontrol noktasına yaklaşırken buralarda yavaş yavaş ağır zeminle karşılaşmaya başlamıştık. 2 tozlukla girilen parkuda, tozluğumun birini 12.km civarında düşürdüm.




Dere geçidinde bir klasiği bozmayıp yine ayakkabılarımı çıkarıp suyu geçtiğim için birlikte yarışa başladığımız Ercan, Remsi, Hakan, Hilmi ve Burak’ın gerisinde kalmıştım. Sölöz’de check pointte onları yakaladım. Fazla zaman harcamadan sularımı doldurup bir şeyler atıştırıp yola koyuldum. Çıkışlara başlarken batonlarımı da çıkarmıştım. Batonlarımı yaklaşık 75 km boyunca taşıyacaktım.

Çekecek ne çok çilemiz varmış.

İlk çıkışlar başladı, Narlıca’ya kadar yaklaşık 17km’miz var.  Bu bölümde 850mt civarı yükseklik kazanımı 770mt de iniş var. Batonlarımla başlarda yürü koş yapmaya başladım. İlk yokuşlarla birlikte Burak ile  arkada kalıyoruz bu bölümde diğer ekip bizden hep önde.  Düzlükte inişlerin henüz yeni başladığı bölümde Remsi ve Ercan’ı yakalıyorum ama bu kez yoğun tipiyle karşılaşıyoruz. Yağmur tamamdı ama tipini sevdiğim de nerden çıkmıştı.? Accuweather’da yağmur vardı ama sadece Remsi’nin telefondaki uygulamasında kar yağışı gösteriyordu, inanmak istemiyorduk zaten ve öncesinde o telefonu at diyerek yeterince dalga geçmiştik ama maalesef kar gerçekten yağıyordu; kesin bilgi. Yağmurluğumu ve eldivenlerimi giyiyorum ve tipide yol alıyoruz. Bir süre sonra tipi duruyor; inişlerdeyiz; ama ne iniş. İnişte yine ekibin arkasında kalıyorum, o ara çıkardığım eldivenleri tekrar çantamdan alırken gruptan kopuyorum. Bu arada kuru üzümden bir avuç alıp ağzıma atıyorum, ve devam. 3 kmlik bu inişte eğim ortalama 15% ve alabildiğine çamur, balçık, yağmur var. Elimde batonlarla dengemi sağlamaya çalışarak 5,5-6 pacele inmeye çalışıyorum, en büyük gerginlik düşmek ve bir yerini incitmek, ya yarış bitmezse. Bu bölümde zorlandığımı hissediyorum, önümdeki 60km üzerime üzerime gelmeye başlıyor. Uzun yokuşlardan sonraki kontrol noktası  Hedef Narlıca’ya 13:00 de  varmaktı.  Çamurlar bitiyor ve asfalta çıkıyorum, sağa dönünce Narlıca kontrol noktasına varıyorum.

Hayatımdaki İlk Cut Off'a Kalma  Korkusu 

Burada sularımı dolduruyorum, ne bulduysam yiyorum; kaşar peyniri, bisküvit, çikolata, muz, limon ve kola içiyorum. Ekip burada onlarla hemen yola çıkıyoruz, planımızın sadece 13 dakika gerisindeyiz sorun yok gibi görünüyor, ama şimdilik.
Bir sonraki kontrol noktası Müşküle Köyü 9.3km sonra 526m çıkış ve 468m inişli bir yolumuz var. Burası için 2 saat hedeflemiştik. Yarışın bana göre en zor kısmı burası çok sert iniş ve çıkışlar var. İpli iniş de bu bölümde zaten.

Kısa bir asfalt sonrası yokuş çıkmaya başlıyoruz. İnişler ve çıkışlar çok dik, çok zorlanıyorum bu bölümde. Popomun üzerinde, ellerim yerde inmeye çalıştığım yerler de oldu. İpli inişten önceki bölümlerde 3-4 kere düştüm, sakatlık riski burada çok fazla. Bir düşüşümde sol baldırıma kramp girdi, ama esneterek hemen toparlamaya çalıştım. Ters basma, kayma, düşme yarışın sonu olabilir. 





Zaman geçiyor saat 15:00 oldu, ama biz hala Müşküle’ye ulaşamıyoruz. Cut off zamanı 15:30, 30dakika içinde varamazsak yarış bizim için bitecek. Bu heyecanı Ercan’la birlikte yaşıyoruz. Daha önce onlarca kez ultra koştum ama ilk kez süre sınırına kalma korkusunu yoğun şekilde yaşadım. Neyse ki saat 15:20’de Müşküle’ye Ercan’la varıp, su ikmali ile hemen ayrılıyoruz. Müşküle’de 2018 OCC’yi birlikte koştuğumuz Alperen Çetin bize yardım ediyor, hakkını teslim etmek lazım, koşmaya değil ama desteklemeye gelmiş ve check pointler arasında gidip geliyor.

Hedefler Bitmez

Yeni hedef 9.8km mesafedeki 607mt tırmanışlı, 304mt inişli Süleymaniye. Bir önceki kontrol noktası cut off gerginliği hep üzerimde, yokuşları olabildiğince hızlı tırmanmaya çalışıyorum,  batonlarım olmasa ne yapardım gerçekten bilmiyorum. Yollar hep çamur, hep balçık hareket etmek hayli zor. Zaman geçiyor yokuşlar bitiyor, Ercan arkamda kaldı, hep arkamı kontrol diyorum ama Ercan yok. İniş bölümüne geçiyorum, geniş bir patika yoldan. Ayaklarım çamur içinde (ben de bedava çamur bulmuşum, keyfini neden çıkarmıyorsam J ) toprak adım atmamı zorlaştırıyor, ne zaman kolay oldu ki bu yarışta zaten. Yolun daha çamursuz, kendimce daha az zorlayacak bölümlerini keserek koşmaya çalışıyorum ama yürümek bile eziyet. Bu yokuşları daha önce nasıl da keyifle koşarak inerdim, o zamanlar değerini bilmemişim. 



Süleymaniye’ye 17:40’ta varıyorum, cut off’a 20 dakika var. Remsi, Hakan, Cahit, Hilmi sobanın yanında keyifteler. İşimizi kısa tutup Remsi ile diğerlerini bırakıp yola çıkıyoruz, önümüzde yaklaşık 40km daha var. Aklım hep Ercan’da check pointe de henüz gelemedi ama biliyorum ki devam ediyordur.  

Yokuş Manyağı Olduk
   
Yokuşla başlıyoruz, rüzgar da çok şiddetli, ağzımızı buffla kapatıp, soğuktan biraz korunmaya çalışıyoruz. Yeni hedef Derbent 16,1km mesafe yaklaşık 400mt iniş ve çıkış olan parkur. Hedef saat 20:00 gibi varmak. Süleymaniye’de bir şehir efsanesi vardı, Müşküliye vesonrası için cut off zamanına 30 dakika ekleniyormuş, yolda Bikosu Adana tshirtlü160k’cı bir arkadaş da aynı şeyden bahsediyordu. Aslında tüm yol boyunca 160k’cı arkadaşlarla da karşılaşıyoruz bazıları güçlü ama bazıları maalesef biraz yorgun (yorgun olmak hakları bizden 14 saat önce başlamışlardı ve hala patikadalar). Ama sonradan anladık ki geçekten şehir efsanesiymiş. Remsi ile iyi bir ikili oluyoruz, hep yaptığımız gibi yokuşlarda tempolu yürüyüp inişlerde koşmaya çalışıyoruz. Hava 19:35’te kararmaya başlayacak bu yüzden en geç saat 19:00 gibi kafa feneri, eldivenler ve beremizi giymeyi planlamıştık, buna göre de yaptık. Geçen seneden dersimizi almıştık, kafa lambasını takmadan ormanlık bölüme girmiştik ve hava kararmaya başlayınca çok geç kalmıştık artık. Karanlık içinde çantayı boşaltıp ekimanları çıkarıp yerleştirmek bir çileydi. Derbent’e yol alırken hep aklımda çantamdaki yedek çorap, içlik, besin, şarj ve daha bir sürü şeyi Alperen’e vermek vardı. Derbent’e 20:08’de varmıştık. En az 1 kg’dan kurtulabilecektim belki de. Yanlış anlaşılmasın zorunlu malzemelerim hala bende kalacak onları vermeyecektim. Remsi ile birkaç kez Alperen’in şahane bir insan olduğundan da bahsetiyorduk ama Derbent’te yoktu, sonradan öğrendik ki o saatlerde Köfteci Yusuf’taymış J. Onu orada görmemek epey bir hayal kırıklığı yaratmıştı ama hayat devam etmeli.

Derbent’te sıcak çorbamızı içip saat 20:20 gibi yola çıkıyoruz. Yaklaşık 22k var ve 4saat 40 dakika da vaktimiz. Son 55k’yı son 4 senedir koşuyordum ama bu kez parkur değişmişti, bu bölüm benim için de süprizdi. Yaklaşık 1 saat sonra Ercan aramıştı maalesef kötü haberi vermişti, Süleymaniye’de yarışı bırakmış. Çamdibine hgelince bizi karşılamak için aramamızı istemişti. Remsi ile artık yarışı bitireceğimize kanaat getirmiştik, artık karanlık çökmüştü ve kafa fenerlerimizle yolumuzu aydınlatacaktık.



Son Kontrol Noktası

Bu bölümde ilk başlarda yokuşlar vardı ama daha sonra inişlere başladık, temkinli bir şekilde koşuyorduk. Hiç ulaşamayacağımızı düşündüğümüz Çamdibi’ne saat 23:00 gibi nihayet varıyoruz bu bölümde epey yürüdük.  Bu kontrol noktasında sarma bile var ama gözümüz yolda, suyumuzu doldurup yola koyuluyoruz. Buradan ayrılınca Ercan’ı aradık ekip bizi bitişte beklecekti. Finishe yaklaşık 4,5 km vardı ve kalan yolun tümünde yürüyecektik.

Burası Çokomelli - Beslenme

Filmin sonuna gelmeden beslenmeden de bahsetmek gerekli . Yarış öncesi beslenmemiz aşağıdaki gi, protein, karbonhidrat, tatlı, pilav, köfte, ekmek, yani bam bam bam.




Yarışa başlarken yanıma 10 jel, 2 energy, 2 protein bar, yaklaşık 100+100gr kuru üzüm, 5+5 adet iri hurma almıştım. Yiyecek verilen tüm istasyonlarda  çikolata, peynir, kola, çorba ne varsa yemeye çalıştım. Üzüm ve hurmaların sadece 1’er paketini, jellerden de 6 tanesini kullanmıştım. 5 tane magnezyum, 5 tane de tuz tableti de kullandım. Yarış öncesi 1- 1.5saat ya da 10km’de bir jel, tuz alayım planım vardı ama bunlara tam uyamadım. Yokuşlar öncesi vucudumu dinleyip hurma ya da jel aldım, inişlerde ise 1 avuç üzümle yoluma devam ettim. Tüm yarışta 4-5 lt su, sıvı tükettim tahminen. Özellikle uzun koşanlar bilir vücudunuzda ağrı dolaşır, bir bakarsınız sağ diziniz, sonra sol diziniz, kolunuz, beliniz, baldırınız ağrır. Ben kendimi, ağrılarımı dinlemeyip koşuya hep devam ettim ama eklem ağrılarım için 2 adet cataflam ve 2 tane de kas gevşetici aldım.  

Yarış Bitti, Ben de Bittim

Artık bitişe yaklaşıyoruz. Şehir içine girdikten sonra ilk kez yolumuzu kaybettik, yanımıza aracıyla gelen bir abi yanlış yolda olduğumuzu söyledi, yaklaşık 300mt  ilerlemiştik geri döndük. Bitişe artık gelmiştik, Remsi ile anlaşmıştık önce o  gitti, arkasından da ben finishteydim. Bizi bekleyen arkadaşlarımıza kocaman teşekkürler. Esra İnal, Arzu Coruh, Ercan Balioğlu, Orkun Yılgör, Aynur  sizlere çok ama çok teşekkürler.

90k ekibinden Burak, Hilmi, Hakan ve Cahit, 55k koşan Baki yarışı bitirmişlerdi. Antrenman partnerim eski dostum Orkun ise Arzu gibi yanlış işaretlemenin kurbanı olmuş ve yarışı bırakmak zorunda kalmıştı. 160k koşma cesaretini gösteren Dilem ise Müşküle'de zaman sınırına takılıp 116.km'de yarıştan çekilmişti.











14 saat 50 dakika süren serüven.








Ödülü de kaptım!

Bunca acı, emek, yıpranma, tükeniş sonrası ödül iyi geldi. Ekipten Esra İnal yaş grubunda 1.oldu, 160k 4 kişi relay yapan Kemal Karaman, Selahattin İldirar, Tolga,  Mehmet Zahir 2.oldu, şirketten Orhan Metin yaş grubunda 3.oldu, yine Meltem Aydın yaş kategorisinde 3.oldu, koşuya başlamama vesile olan, elimden tutup beni Begrad Ormanı'na Adım Adım antrenmanına götüren Metin Özvarna   da yaş grubunda 3.oldu daha ne olsun.






Yarışın ertesi günü kahvemizi, çorbamızı içip, biraz dolaşıp, yollarda şımarıp İstanbul'a döndük.













Unutmadan bir daha söyleyeyim:

Her Şey Çok Güzel Olacak.



Comments

Popular posts from this blog

Bir Mozart Ultra Hikayesi

Bir UTMB OCC Macerası-Hayali